BİTEN BİR YILIN ARDINDAN

Bir yılı daha geride bıraktık. Artık şaşırmıyoruz. Özellikle korona salgını ve art arda yaşanan acılar, bu sene bizi ne bekliyor endişesi yaşatıyor. Başımıza bir göktaşı düşmedi dedik arada bir. Geçen seneden devraldıklarımızla mücadele ettiğimiz ama kazandığımız biz dönem oldu. Geçen senenin kayıplarını yerine koyma, yarım kalanları tamamlama ve yaralarını sarma yılı oldu öncelikle.

Hastalığımın iyileşme süreci ve koruyucu tedavilere tamamlayıcı tıp uygulamalarını ekledim. Radyoterapi, hormon tedavisi ve her ay devam eden kontrollerle aslında biraz yorucu geçti. Ama artık kontrollerin arası açıldı ve normalleşmeye başladık diyebiliriz. Bizi bu sene ne beklediğini bilmiyorum fakat iyi olmasını ve artık tekrar geri gelmemesini temenni ediyorum.

Hastalık aslında bana çok şey öğretti. Her ne olursa olsun esas olanın kendim olduğunu, en çok gerekli olanın sağlığım olduğunu ve ailemin bu süreçte bana yakınlığıyla ne kadar değerli olduğunu daha yakından gördüm. Biraz daha kendi içime dönerek kendi işlerime, sağlığıma, aileme ve dostlarıma odaklanmam gerektiğini anladım. Dolayısıyla etrafımı daraltıp kendi içime döndüm. Mümkün olduğunca tabi ki.

Fas gezisi yeni yıla yasıma ara verip, iyileşme için enerji topladığım güzel bir etkinlik oldu. Yeni bir kıta, yeni bir ülke ve yeni arkadaşlar… Fas’ta geçirdiğim on günlük sürede sanki herşeyi unutmuştum. Başka bir ülkede de yaşamanın imkanını görmek, içinde bulunduğumuz sorunların aslında biz önemsediğimiz için büyük olduğunu gösteriyor aslında. Dünya büyükmüş. Kendi çevremizdeki engeller, yer değiştirince yok oluyormuş. Bu yüzden beden ve ruh sağlığının korunmasındaki en önemli araçlardan biri seyahat kabul edilmektedir. Farklı insanlar, yaşayışlara tanık olmak, yeni bir meyve tatmak, farklı bir mimari görmek, farklı tonda ezanı dinlemek ve farklı dilde konuşmak….İçimizde balon gibi büyüyen ve bizi sıkıştırdığını hissettiğimiz sıkıntılarımızı seyreltip, bize alan açıyormuş. Bu sebeple, eğer imkân varsa yeni yerler görmeyi öncelemek ve gerekirse konforumuzdan ödün verip seyahat etmek gerekiyor.

Deprem hemen Fas gezisinin akabinde meydana geldi. Binlerce kişinin öldüğü ve şehirlerin yerle bir olduğu o korkunç Hatay depremi. Fas’taydık daha. Olumsuz hava koşullarından dolayı bir gece daha kalmak zorundaydık. Orada aldık haberi. Buraya gelince gördük manzaranın ne kadar korkunç olduğunu. Bu büyük yarayı sarmak zaman alacak. Ama maalesef, her depremden sonra önlemler, düzenlemeler, yeniştirmeler konuşulup arkasından hemen unutuluyor. Bu büyük afet yüzyılın afeti, inşallah yetkilileri düzenlemeler konusunda bir yaptırım olmuştur. Unutulup gidilmez. Gerçi koskoca 11 ay geçti ve halen yeni cesetler çıkıyor, kalıcı konutlar bitmedi, mağduriyetler devam ediyor. Ders almışızdır inşallah

Şehitlerimiz. Gencecik fidanlarımız. Daha yeni 12 şehit verdik. Yüreğimiz yandı. Teknik soruni jeopolitik konum, emperyal güçler, ihmal, ihanet… bir sürü şey konuşuluyor her defasında ama asıl acı olan ve belki de hiçbir zaman değişmeyecek bir acı var ki, şehitlerin büyük oranda gariban çocukları olması.

Her biri kendi halinde yaşayan bir kuldur

Evi yıkık, halısı hasır, döşeği çuldur

Oğlu şehit, torunu yetim, gelini duldur

Neden bu vatanı koruyanlar hep yoksuldur

Artık biraz daha hızlı değişmemeli mi? Yeterince eğitilmediği için kaybedilen bu gariban çocukların en azından daha iyi donanımlı hale getirilmesi ve profesyonel çalışması için ne yapılmalı? Sorumluları her zamankinden daha fazla rahatsız olmalı. Hesap vermeli.

Futbol krizi bir başka önemli sorunmuş gibi bir izlenim var. Sanki daha büyük sorunlar var ve toplumun dikkatini başka yönlere çekmek için birileri suni sorun üretiyor. Dayak yiyen hakem, Suudi Arabistan’da yaşanan sorun. Bunlardan daha önemli sorunlarımız var. Filistin’de insanlar ölüyor. Gazze’de ölüm çocuk işi diyor insanlar. Doğu Türkistan’da bir millet yavaş yavaş eritiliyor. İşkenceyle, baskıyla, tecavüzle…

Tüm bunlara rağmen yeni yıldan ümitliyim. Çünkü yaşamaya devam ediyoruz.