KIZIL GONCALAR SEYREDERKEN

Uzun bir yola çıkıp etraftaki manzaralarda halden hale girmek gibi hayat. Bazen asfaltın sıcağı yüzümüze vururken bazen de kaybolduğumuz ormanda ayaklarımızı, bacaklarımızı yırtan çalı çırpıya dalıp gidiyoruz. Bazı dönemeçler var arada hatırladığımız ve yaralarımız var üzerine basınca halen acısının dün gibi taze olduğunu anladığımız.

Bugün Kızıl Goncalar dizisini ibretlik diyaloglarıyla seyrederken, Suphi Bey ile kızı Hande’nin son sahnesinde kendime geldim. Yaramı fark ettim. Yıllar geçse de geçmeyecek olan yaramı. Babamın ölümünün yüreğimde açtığı ve asla acısı geçmeyecek olan yara. Ne zaman ölen bir baba ve yüreği yanan bir kız görsem aynı anı yaşıyorum. Hayatın meşgalesi içinde bazen unutsam da bir sahne, bir söz, bir resim beni geriye döndürüyor.

Babalar, anneler ve kardeşler uzun zaman kanımız canımız dediğimiz ve yerleri asla doldurulamayacak olanlar. Hayat gailesi içinde bazen unutsak da aslında onlarla olan zamanı en güzel haliyle geçirebilmek için çaba harcanmalı. Gidenin acısını hep hissediyoruz fakat geride kalanlara tavrımıza bir etkisi oluyor mu? Birgün diğerlerinin de birer birer elimizden çıkacağını akıldan çıkarmamalı.